İçinde doğuştan var olan başarma güdüsü seni ileri taşıdığı sürece harika bir ateşleyicidir. Seni iter, yükseltir, taşır, ilerletir. Ufak adımlarla yürüdüğün yolun, bir yere varması için en az hedef kadar gereklidir. Çünkü insan olmanın getirdiği irade, doğru şekilde ateşlenirse, çevresindeki her şeyi harekete geçirebilecek güçtedir. Bu gücün ateşi başarma isteğindir. Fakat bu ateş, bazen yanlış şeylerle beslenir. Yaratmak istedikleri, yaratım gücüne ters hale gelir. Daha basit bir deyişle; eğer başarma güdün, kendi gücünün esas kaynağından, yani senin özünden uzaklaşırsa var olamaz, değişir. Öz'den beslenemedikçe zayıflar, yok olmamak için dışarıdan beslenir. Hırslara, unvanlara, yapay mükafatlara yönelir ve sonuçta neyle beslenirse onu üretir: gerçek olmayan, seni doyurmayan, daha çok acıktıran, hep bir sonrakine iştahlandıran "başarı maskeleri" ile hayatına yön verir. Bu şekilde esas varoluş amacını yitirir, yaratabileceği değişimin çapını minimuma indirir, hatta bazen eksiye çevirir... Böyle böyle sadece kendi kendini değil, seni de tüketir.
Başarma güdüsü, bir bağımlılık haline işte bu şekilde gelir. Sen kendi içindeki potansiyelden, hayata katabileceğini sezdiklerinden kopup; dış dünyanın kriterlerine güdümlersen onu; başarma güdün de tıpkı senin gibi aslında ne için var olduğunu, nelere kabil olduğunu unutuverir. İşte o zaman ışığını yitirir hatta sönmüş bir yıldız gibi, kara deliğe dönüşüp, doymaz bir hal alabilir.
Öyle ki, nelere muktedir yaratıldığını unutup, var olma amacını "başarmak" zannedersin. Başardıkça değerliyim sanrısına kapılıp gidersin. Başardıkların senin değerini yükseltir hatta belirler diye bir ezbere yenilirsin. O zaman seni yönetmek de kolay olur, yöneltmek de... Öyle ki bazen kendini eze eze tam ters istikamete ilerlersin. Gün gelir başaramadıkların için kendini suçlu dahi hissedersin. Suçluluk hissiyle daha da kabarır hırsın; tam da bu an için hazırlanmış hedefler ve suçlamalar döngüsünün içinde daha da derine savrulup gidersin.
Oysa senin bu hayatta başarmaya geldiklerin, kim bilir nelerdir. Ne büyük, içsel, uzun ve önemli değişimlerdir. Etkileri kim bilir kaç kuşağa erişecektir. Senin özün bunların hepsine kabildir. Yaradılışın böyledir. Potansiyelin böylesine farklı, kendine has ve gerçektir. Değerin de işte bu potansiyelde; senin özündedir. Başardıkların, bu öz ile uyumlu olduğunda senin için tatmin edici, doyurucu ve büyütücü hale gelir. Ötesi kağıttan maske gibidir. Taktığında kendin sandığın ama aslında gerçek seni örten, saklayan, gölgeleyen kriterlerdir.
Maskeleri takabilirsin. Onları eğlenceli bulabilirsin. Mutlu dahi olabilirsin. Ama çıkardığında, kendin olarak devam edebilmekte misin? Değerini bilmekte misin? Günlük hayatın başarılarından, kriterlerinden, maskelerinden öte; esas neyi başarmak istediğini, hayatını ne ile ateşlediğini tekrar hatırlayabilir misin? Özden başarılarının seni nereye taşıdığını fark edebilir misin? Kendi değerini bağladıklarından çözüp, ona olduğu hali ile sahip çıkabilir misin?
Bu, kesinlikle senin yapabileceğin bir şeydir. Adım adım ilerleyeceğin, katman katman açılacak bir yol gibidir. Ama insan bazen yorulabilir, azim enerji gerektirir. İşte böyle anlarda alışmış olduğun döngülerden özgürleşmem için atölyelerimiz en kolay ulaşabileceğin desteklerden biridir. Öz Değer ve Ötesi Haziran Grubu’na katılmak istersen, aşağıdaki bağlantıdan bilgi alabilir ve kolayca kayıt olabilirsin.
.
.
.
.
Fotoğraflar:
Opmerkingen