“Söyle hadi! Şimdi söylemelisin, biliyorsun, içinde tutarak bu işi çözemiyorsun!” Kaç kez duydun bunu iç sesinden? Yine de kaç kez sustun, “kendin” yüzünden? Karşılığında duyacaklarına üzülmemek için, kaç kez bin beter kahroldun ta derinden?
Ya sen, tam aksine kaç kez yıktın köprüleri, tutamadığın için dilini? Sözlerin aklını aşıp, sanki otomatik pilotta kaç kez ateş etti karşıya? Daha söylerken pişman olduğun laflara, kaç kez yükseldin bir anlık patlamayla?
Her ikiniz de biliyordunuz yolun sonunu. Sonundan korktuğu için susan da, sonunu düşünmeyip patlayan da, biliyordu bu yolun çözüme çıkmayacağını… Esas konunun, hep karşılıklı verilen / verilemeyen tepkiler yüzünden arka planda çözümsüz kalacağını. Ama işte, ezbere işler bazen insandaki tepkiler. Ne kadar değiştirmek istesen de galip gelir, senelerdir sürüp giden “öğrenilmiş çaresizlikler”.
Sonuç olarak, konular konuşulamaz, bir noktaya varılamaz, çözüme ulaşılamaz, üstüne üstlük tüm bunlara sebep olan duygular da karşıya aktarılamaz; ya içte kalır, insanı kanırtır, ya maksadını aşar, yok yere tüm köprüleri yıkar…
Olayların etkisi öyle ya da böyle geçer gider ama her defasında esas geriye kalan ve eldeki sorunu 10a katlayan, söylenmemiş o duygular olur da kimse farkına varamaz. Ta ki birikmiş bir çöp yığınında sıkışıp patlayan metan gazı gibi; hiç beklenmedik bir anda, hatta çoğu kez en kötü zamanda, patlayıp da zihni paralize edene kadar…
O zaman bile “bir anda sanki aklım durdu” der insan, “kafam karıştı”, “zihnim bulandı”… Ama bir türlü “duygu seline kapıldım” diyemez, çünkü demeyi bırak, bu çoğu kez aklına bile gelmez.
Oysa yoğun duygular sebebiyle yaşanan zihin bulanıklığı, tartışma sırasında hissedilen duygulara kapılmak nedeniyle kendisini doğru şekilde ifade edememek, duygusal tepkiler vermek, ya çok yükselmek, ya kendi içine gömülmek; kısaca “duygu seline kapılmak” modern insanın en yaygın rahatsızlığıdır.
Neymiş bu duygu seli hadi biraz yakından bakalım: hem kendi içimizde hissettiğimiz duyguları anlamamızdan, hem de karşımızdaki kişinin duygularını algılamamızdan, beynimizin sağ lobu sorumludur. Büyürken, mantık, matematik, neden sonuç ilişkisi ve analizden sorumlu sol beyni geliştirmeye gösterdiğimiz çabanın onda birini bile sağ beyin için harcamayız. Eğitim sistemimiz, geleneklerimiz, kültürümüz ve aile yapımız “kol kırılır yen içinde kalır” odağına sahiptir. Yani acılar saklanır, mutluluklar geçiştirilir. İlişkiler, belli etmemek üzerine inşa edilir.
Ancak sağ beyin, vardır. Ve biz onu ihmal etsek de o işine devam eder. Duyguları algılar, onları işler, gelen tepkileri toplar ve tümünü kaydeder. Sağ beyni, hiç düzenlenmemiş ve sürekli doldurulan bir arşiv gibi hayal edelim.
Beyin olayları hem mantıksal hem de duygusal olarak algılayıp bir bütün halinde analiz etmek üzere yaratılmıştır. Sağ beyindeki düzensizlik bu dengeyi bozar ve dünyayı sadece sol beynimizle (tek yönlü) algılamaya çalışırız. Tüm sorun da buradan kaynaklanır: kapasiteyi eksik ve yanlış kullanırız.
Gelen duygusal verileri elimizden geldiğince görmezden gelmeye çalışırız. Ancak bu taktik bir yere kadar işler. Beynin acil müdahalesini gerektiren tartışma gibi kriz anlarında gelen duygusal tepkiler göz ardı edilemeyecek kadar şiddetli olur ve bu tepkileri de diğer her şey gibi sol beyin analiz etmeye çalışır. Oysa bu, sol beyin için suda nefes almak gibi bir şeydir; yaradılışına aykırı bir mücadele vermektedir.
Tüm yükü sol beyne yüklediğimizde o da çöker ve tıpkı sola yatmış bir tahterevalli gibi, sağ beyindeki tüm o düzensiz, karmakarışık, birbirine girmiş duygular, sol beynin yani mantıklı ifadelerimizin üzerine yığılır. Sonuç olarak mantıklı ifadeler, bir duygu selinin altında kalır...
Şimdi sağ beyine yani o karmakarışık arşiv odasına geri dönelim. Evinde böyle bir oda olsa ne yapardın? Tabii ki mecburen bir gün kapıyı açıp içeriyi düzenlemeye başlar, odayı yeniden işlevsel hale getirmeye çalışırdın. Duygularının, sana en gereken anlarda aklını baskılamasını istemiyor ve hatta her an sana destek olmalarını istiyorsan da, yapman gereken budur.
Nasıl olacak dersen, sinir sistemin bu iş için biçilmiş kaftandır. Onu fiziksel ve zihinsel anlamda kullanarak, sağ beyni aktive edebilir, duygularını fark etmeyi, düzenleyip işlemeyi öğrenebilirsin. Çünkü yaradılışımızın, engel olunmadığı taktirde kendi kendisini onarmaya durmaksızın devam eden bir “bedensel zekası” vardır. Bunun en basit örneği yaranın iyileşmesi ya da duygusal acıların zamanla hafiflemesidir.
Aynı bedensel zeka, tartışma sırasında yanlış işleyen duygusal tepkilerini de iyileştirebilir. Çünkü aslında zaman içinde olan gerçek şey, acının hafiflemesi değil; sinir sisteminin onu kaldırabilecek kadar güçlenmesidir. Sinir sistemini güçlendirmeye yönelik çalışan Organic Intelligence® tekniği ile duygusal tepkilerini düzenleyebilecek kadar güçlenebilirsin.
Sağ beyni işin içine katmayı deneyimlemek ve sinir sistemini güçlendirerek; tartışma sırasında duygularını fark etmek, onları neden hissettiğini anlamak, bu hissin sana neler yaptırabileceğini öngörerek köklerindeki nedenleri bulma yönünde adım atmak istersen, bu konudaki online atölyemize sana en uygun tarihte katılabilirsin:
İlgili kaynaklar:
Parenting From The Inside Out (Türkçe'ye çevirisi bulunmamaktadır),
Daniel J. Siegel, M.D., and Mary Hartzell, M.Ed. https://drdansiegel.com/book/parenting-from-the-inside-out/
The Power Of Showing Up (Türkçe'ye çevirisi bulunmamaktadır)
Daniel J. Siegel, M.D. and Tina Payne Bryson, Ph.D. https://drdansiegel.com/book/the-power-of-showing-up/
The Whole Brain Child, (Ülkemizde "Bütün Beyinli Çocuk" ismiyle satışa sunulmuştur)
Daniel J. Siegel, M.D. and Tina Payne Bryson, Ph.D.
Comentarios